9 Haziran 2012 Cumartesi

SADAKATİN ANLAMI



Kuran ahlakından uzak bir yaşam süren bir kısım insanlar, doğru yol kendilerine gösterildiği halde, bu çağrılardan yüz çevirmektedirler. Ancak bu tutumları, bu kimselerin hayatları boyunca Allah'ın Kuran'da tarif ettiği üstün ahlak yapısından yoksun kalmalarına ve bunun maddi-manevi zararlarına katlanmalarına yol açmaktadır: Üzüntü, sıkıntı, karamsarlık, umutsuzluk, bencillik, tartışma, kavga, geçimsizlik, ikiyüzlülük, alaycılık, çıkarcılık... Toplumun geneline hakim olan tüm bu ve benzeri olumsuz davranışlar, gerçekte insanların Allah'ın Kuran ile bildirdiği hak dinden ve güzel ahlak anlayışından uzaklaşmalarının bir sonucudur.

Ne var ki kimi insanlar bu durumun farkında bile değildir. Üstelik, mantık örgüleri de tüm bu olumsuzlukları normal karşılayacak kadar büyük bir bozulmaya uğramıştır. İçine düştükleri bu durumun nedeni, Allah'ın hak dinini terk etmiş olmalarıdır. Allah Kuran'ın, "Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kuran'ı terk edilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar." (Furkan Suresi, 30) ayetiyle insanların bu tavrını bizlere bildirmektedir.



Bu sitenin konusu olan 'sadakat' kavramı da, Kuran ahlakından uzak yaşayan insanların tamamen yanlış ve çarpık bir bakış açısıyla değerlendirdikleri, hatta kimilerinin gerçek anlamıyla hiç bilmedikleri ve yaşamadıkları bir özelliktir.

CAHİLİYE TOPLUMUNUN ÇARPIK SADAKAT ANLAYIŞI

Cahiliye toplumundaki insanların sadakat anlayışlarını şekillendiren temel düşünce genellikle menfaattir. Bu düşünceyi benimseyen insanlar, menfaatleri uğruna, kime veya neye sadakat gösterilmesi gerekiyorsa bunu seve seve yerine getirirler. Oysa bu, bütünüyle sahte ve samimiyetsiz bir sadakat türüdür. Duyacakları sadakatin derecesi, elde edecekleri menfaatin değerine ve büyüklüğüne bağlıdır. Eğer çıkarlarına ulaşabilmenin tek yolu, sadakatli ve itaatli bir şekilde davranmaksa, bunu hiçbir sıkıntı duymadan büyük bir zevkle yaparlar.

Bunun yanı sıra, insanlar arasında yaşanan anlaşmazlık ve uyuşmazlıkların büyük bölümü, birbirlerine verdikleri sözlerde durmamalarından kaynaklanır. Bunun temel nedeni de yukarıda anlatıldığı gibi, bu kimselerin çıkarcı bir bakış açısına sahip olmalarıdır. İman etmeyen bir insan, içinde bulunduğu her durumdan kendine bir çıkar sağlamak istediği için, karşısındaki kişiyi de bu yönde kullanmaya ve gerçek niyetini olabildiğince saklamaya çalışır. Bu çıkarı elde etmenin en güzel yolunun ise, karşısındaki insanın 'güvenini' kazanmakla mümkün olduğunu sanır. Karşısındakinin güvenini kazanarak, hem o kişinin kendisi hakkında olumlu düşünmesini sağlayacak, hem de bu şekilde ona fark ettirmeden amacına rahatlıkla ulaşabileceği bir ortam oluşturacaktır. İşte bu bakış açısına sahip olan insanlar, söz konusu 'güven ortamını' sağlamak ve böylece çıkarlarına ulaşabilmek için, çevrelerindekilere sürekli olarak yalan yere yemin eder ve tutmayacakları sözler verirler. Allah'ın Kuran'da, şeytanın Hz. Adem'i kandırmak için yemin ettiğini bildirmesi de, kötü niyetli kimselerin, güven kazanmak ve insanları aldatmak için bu yola başvurduklarını gösteren önemli bir örnektir. Allah bu olayı Kuran'da şöyle bildirmektedir:

SADAKATİN ÖNEMİ



Sadakat, Allah'a gönülden iman eden müminlerin en belirgin özelliklerinden biridir. Allah yolunda gösterdikleri samimi sadakat, onların ihlas sahibi kimseler olduklarını ortaya koymaktadır. Çünkü bir insanın Allah'a iman etmesi, hiçbir dünyevi çıkar beklemeden yaşaması, hayatı boyunca Allah'ın rızasını kazanmak için çaba göstermesi, sahip olduğu ve sevdiği herşeyi O'nun rızasına ulaşabilmek için kullanması ve kendisine isabet eden zorluklara sabredebilmesi için kesinlikle güçlü bir sadakat ve bağlılık duygusuna ihtiyacı vardır. İnsana bu yolda ilerleyebilme gücünü ve isteğini, ancak Allah'a karşı duyduğu sevgi ve bunun getirdiği güçlü bağlılık ve sadakat kazandırabilir. Allah'a karşı duyulan bağlılık ve teslimiyet ne kadar içten ve kuvvetli olursa, insan Allah'a o denli yakınlaşma fırsatı elde edecek ve O'nun rızasını kazanmakta göstereceği çaba ve şevk de o kadar artacaktır. Müminlerin sahip olduğu bu manevi gücün kaynağı, Allah'a karşı duydukları içten sadakat ve güvendir. Bu nedenle sadakat, mümini diğer insanlardan ayıran en temel özelliklerden biridir. Bir mümin, hayatının sonuna kadar Allah'ın emir ve yasaklarına uyduğu takdirde, -Allah'ın izniyle- Allah'ın rahmeti ve cennetiyle karşılık görecektir.




Sıkıntı ve zorluk anları, inkarcıların sadakatsizliklerini ve samimiyetsizliklerini deşifre ederken, müminlerin de Allah'a ve elçilere olan sadakatlerini ortaya çıkarmaktadır.

ADAKATİN ANAHTARI: ALLAH SEVGİSİ VE KORKUSU



Bir insanın, herhangi bir kişiye ya da bir varlığa sadık kalması, tüm yaşamını onun istek ve hoşnutluğu üzerine kurabilmesi, ancak ona karşı güçlü ve içten bir sevgi duyması ile mümkün olabilir. Bu anlamda aralarında sahte bir sevgi bağı olan insanlar, gerçek bir sadakati asla yaşayamazlar. Ancak burada önemli olan bir nokta vardır; bu insanlar bir şekilde birbirlerini sevip bağlanmış olsalar dahi, bu bağlılıkları cahiliye ölçülerine göre şekillendiği için, Allah'ın Kuran'da bildirdiği 'gerçek' sadakat ve sevgi duygusundan yine de çok uzak olmaktadır.

Gerçek sevgi ve bağlılık, insanın ancak Allah'ın büyüklüğünü ve imanı kavramasıyla yaşanabilir. İnsanın içten bir sevgi ve sadakat duyması gereken, asıl olarak Rabbimiz olan Allah'tır. Allah'a karşı bu derin sevgi ve bağlılığı yaşayan insanlar, O'nun razı olacağı ahlakı yaşayan kimselere karşı da çok derin ve içten bir sevgi duyarlar. Dolayısıyla gerçek sevgi de ancak Allah'tan korkan, O'na karşı içli bir sevgi ve saygı duyan kimseler arasında yaşanabilmektedir. İnkar edenlerin sevgi anlayışları ise tümüyle dünyevi birtakım değerler üzerine kurulu olduğu için, müminlerin yaşadığı derinlikten ve süreklilikten çok uzaktır.

Müminlerle inkar edenlerin, sevgi anlayışları gibi, sadakat anlayışları da birbirinden tümüyle farklıdır. İnkarcılar, Allah'ın "Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, Azizdir" (Hac Suresi, 74) ayetiyle açıkladığı gibi, Allah'ın sonsuz gücünü ve yüceliğini, O'nun insanlar üzerindeki rahmetini ve merhametini yeterli derecede kavrayamadıkları için, kalplerini Allah'a bağlamazlar. Allah'a sevgiyle ve sadakatle bağlanamayan insanlar ise, ne kendileri gerçek anlamda sadık olabilirler ne de başkaları onlara sadık olur. Bu yüzden güçlü bir sadakat için mutlaka güçlü bir Allah sevgisine ihtiyaç vardır. İşte, Allah'a karşı bu güçlü sevgiyi duyan kimseler, yalnızca müminlerdir. Allah, iman edenlerin bu özelliğini Kuran'da şöyle haber vermektedir:

"...İman edenlerin ise, Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür..." (Bakara Suresi, 165)



İman edenlerin güçlü bir sadakat ve teslimiyete sahip olmalarını sağlayan birçok neden vardır.

ALLAH’A SADIK KALMAK

İnsanlar hayatları boyunca kendilerine maddi ya da manevi açıdan menfaat sağlayabilecek pek çok fırsat ile karşılaşabilirler. Bu tür bir durumda kimi insanlar çıkar sağlama umuduyla o ana kadar değer verdikleri herşeyden, hatta sevdiklerinden bile kolaylıkla vazgeçebilirler. Öncesinde asla hiçbir şeye değişmeyeceklerini söyleyerek uğrunda pek çok zorluğa katlandıkları, şevkle sarıldıkları tüm konular bir anda bu kimseler için tüm önemini yitirebilir. Bu tutarsızlığın sebebi ise bu kimselerin "gerçek sadakati" yaşamıyor olmalarıdır. Kimi zaman basit bir çıkar umudu ya da önlerine çıkan küçük bir zorluk bile onları kolaylıkla sadakatsizliğe sürükleyebilmektedir.

Sadakati en mükemmel şekilde yaşayan insanlar ise müminlerdir. Müslümanlar Allah (cc)'a iman eder ve sonsuza kadar Rabbimiz'e sadık kalacaklarına dair söz verirler. Dünya hayatında karşılaşabilecekleri hiçbir şeyin Allah (cc)'ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanmaktan daha kıymetli olamayacağını bilirler. Çünkü sadık olmaya en layık olan sadece Yüce Rabbimiz'dir. Müminlerin bu kararlı sadakatleri Kuran'da şöyle haber verilmiştir:

Müminlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler. (Ahzab Suresi, 23)

ALLAH’A OLAN SADAKAT

Müminler, Allah (cc)'ın kendilerine verdiği akıl ile doğru düşünebilen ve Allah (cc)'ın gücünü ve ilmini hakkıyla takdir edebilen insanlardır. Bu nedenle, övgüye tek layık olanın Allah (cc) olduğunun bilincindedirler. Allah (cc)'ın Kuran ile bildirdiği ahlakı, hiç taviz vermeden yaşarlar. Kendilerine isabet eden zorluklara karşı sabır gösterir ve her işlerinde daima Allah (cc)'a yönelirler. Sürekli olarak Allah (cc)'ın rahmetini ve yardımını ümit ederler. Hiçbir korku ve endişeye kapılmadan Allah (cc)'ın rızasını kazanmaya çalışırlar. Bunlar, müminlerin Allah (cc)'a gösterdikleri derin sevgi ve sadakatin en büyük alametlerindendir.

Müminlerin, Rabbimiz olan Allah (cc)'a olan sadakatleri bir ömür boyu kesintisiz olarak sürer. Müminler, asla şeytanın adımlarına uymaz, Kuran ahlakının dışında bir yaşam tarzı benimsemezler. Yanılıp hataya düştüklerinde, yine Allah (cc)'a sadık kalıp, O'ndan bağışlanma ve yardım dilerler. En şiddetli imtihan ortamları dahi Allah (cc)'a olan sadakatlerinden taviz vermelerine neden olmaz.

Kuran'dan uzak yaşayan insanlar ise, sadakat kavramını tamamen yanlış ve çarpık şekilde değerlendirirler. Kuran'dan uzak kişiler için sadakat kavramı, tümüyle menfaate dayalıdır. İnsanlar, menfaat umdukları kişilere ve konulara sadakat gösterir ve menfaat ortadan kalktığında da onlara olan bağlılıklarını hemen yitirirler. Allah (cc)'a olan sadakat ise, iman etmediklerinden ve Allah (cc)'ın yüceliğini takdir edemediklerinden bu insanlar için bilinmeyen, kimi zaman da bilinmesine rağmen uygulanmayan bir gerçektir. Bu insanlar, Allah (cc)'a sadakat göstererek yaşamanın, kendilerini tüm dünyevi zevk ve tutkulardan mahrum bırakacağı yanılgısına düşerek, Allah (cc)'a bağlanmaktan ve O'na sadık kalmaktan kaçınırlar. Oysa Allah (cc), samimi bir kalple Kendisi'ne bağlanan sadık kulları için, dünyada ve ahirette nimetlerin ve zevklerin en güzelleri olduğunu bildirmiştir. Ancak inkar edenler, bu gerçeğin şuurunda değildirler.

MÜMİNLERİN SADAKATLERİ

Müminler Allah'a Sadıktırlar Allah'ın rızasını kazanmak için infak ederler

Allah Kuran'ın pek çok ayetinde, infak etmenin müminlerin sorumlu olduğu ibadetlerden biri olduğunu belirtmiştir. İnfak etmek, müminin Allah'ın kendisine vermiş olduğu her nimeti Allah yolunda, O'nun rızasını kazanmak için kullanmasıdır.
İnfak etmenin, müminin Allah'a duyduğu sadakatin bir göstergesi olduğunu, iman etmeyen ya da münafık karakterli insanların, bu konuya bakış açılarıyla kıyaslayarak da anlamak mümkündür. Kesin bir bilgiyle iman etmeyen samimiyetsiz kimseler için, sahip oldukları maddi servet çok değerlidir. Kendi inançlarına göre, sahip oldukları bu değerli şeyleri, kesin bir bilgiyle inanmadıkları veya şüphe duydukları bir şey uğruna asla harcayamazlar. Allah'a ve ahirete zayıf bir imanla inandıkları için de, Allah'a ve elçisine karşı bir sadakat duymaları ve bu yolda sahip olduklarını severek kullanmaları söz konusu olmaz. Bu nedenle, Allah yolunda infak etmeye çağrıldıkları zaman bundan kaçarak cimrilik ederler. Allah, kalplerinde hastalık bulunan insanların bu samimiyetsiz tavırlarını Kuran'da şöyle bildirmektedir:

İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)'dir; fakir olan sizlersiniz. Eğer yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar. (Muhammed Suresi, 38)